Avrupa Birliği’nin ana yasama organlarından Avrupa Parlamentosu’nun (AP), 27 üye ülkede yaklaşık 400 milyon seçmeni ilgilendiren seçimleri geride kaldı. 9 Haziran akşamı itibarıyla gelen ilk sonuçlarla beraber genel olarak aşırı sağ oylarının artış gösterdiği görüldü. Hatta bloğun motor ülkelerinden biri olan Fransa’da Ulusal Birlik Partisi Marine Le Pen’in öncülüğündeki aşırı sağcıların birinci çıkmasıyla Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, erken seçim ilan etti. Belçika’da da Başbakan Alexander De Croo istifa edeceğini duyurdu. Almanya’da 2021 seçimlerinde birinci parti olan Sosyal Demokratlar, üçüncülüğe geriledi ve aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ülkede ikinci parti oldu.
Seçim öncesi yapılan anketlerde aşırı sağın oy artıracağı öngörülse de 9 Haziran akşamı açığa çıkan siyasi görünüm, aşırı sağdaki oy patlamasına işaret etmiyor gibi görünüyor. Parlamentonun en çok sandalye sayısına sahip üyeleri Almanya ve Fransa’da aşırı sağ oylarında yükseliş yaşansa da seçimin açık ara kaybedeni Yeşiller. Ancak 720 sandalyeli AP’de merkez sağ ve merkez sol koltuklar yüzde 64’ü oluşturuyor.
Şimdi, yaklaşık 6 aylık sürede AB’nin yürütme organı Komisyon ve karar alma organlarından Konsey’in yapısı da şekillenecek. Ancak şu an için gözler AB’nin en üst ve prestijli pozisyonu olan AB Komisyonu Başkanlığı’nda. Çünkü yeni ismin üstlenmeyi tercih edeceği liderlik rolü, Avrupa’nın siyasi gidişatını belirleyebilir.
Parlamentodaki dağılım Komisyon Başkanlığı’nı etkileyecek mi, bilinmiyor. Bu şimdilik hâlâ AP’nin en kalabalık grubu olan EPP’nin adayı Ursula von der Leyen’in hangi gruplarla iş birliği yapabileceğine bağlı. Avrupa Komisyonu Başkanı’nı onaylama yetkisine sahip AP’de bunun için 361 koltuğa ihtiyaç duyuluyor; 185 sandalyeli merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP) tek başına bu onayı çıkarabilecek durumda değil.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp, AP seçimlerindeki sandalye dağılımı sonrası oluşan siyasi görünümü T24’e değerlendirdi. Sandalye dağılımının genel bir değerlendirmesini yapan Eralp, sonuçların en çok etkileyeceği konunun Yeşiller’in oy kaybıyla yeşil dönüşüm projesi olacağının altını çizdi. Aşırı sağ oylarındaki en endişe verici şeylerden birinin genç oyları olduğuna işaret eden Eralp, popülist gruplar içerisinde de bir bölünme olduğunu vurguladı.
“En güçlü partiler merkez sağ ve merkez sol”
“Parti grupları bazında bakarsanız sandalye dağılımında büyük bir değişiklik olmadı. Yine en güçlü partiler merkez sağ ve merkez sol. Avrupa Halk Partisi (EPP) örneğin oyunu ve dolayısıyla sandalye sayısını biraz da artırdı. Sosyalistler ve Sosyal Demokratlar, eğer yanılmıyorsam, aynı kaldılar. Avrupa’yı Yenile Grubu (Renew), yani liberallerde az bir düşüş var” diyen Eralp, şu ifadeleri kullandı:
“Esas önemli ve Avrupa’nın yeşil dönüşüm politikalarını etkileyecek olan düşüş Yeşiller’de oldu. Bir önceki seçimlerde dördüncü parti grubuydu, şimdi altıncı oldular. Ciddi bir düşüş söz konusu. Aşırı sağ parti grupları; Muhafazakârlar ve Reformistler ya da Kimlik ve Demokrasi Grubu (ID) oy artırdı ancak Avrupa Parlamentosu içinde çoğunluk sağlayamıyorlar. Bölünmüşlük söz konusu. Örneğin son olarak özellikle Fransız Ulusal Birlik Partisi’nin lideri Marine Le Pen’in bastırmasıyla ID’den Almanya için Alternatif (AfD) atıldı. Yani dağınık durumdalar. Ancak şimdi etkili olabilmek için çeşitli yeni gruplaşmalara giderler mi, bilemiyoruz. Çünkü bağımsızlar da 100 sandalye sayısıyla azımsanmayacak bir sayıdalar. Çeşitli gruplara dağılırlar mı, bilmiyoruz. Ama yine de bu bahsettiğim denge bozulmaz gibi geliyor. Yani merkez sağ ve merkez sol, liberaller çoğunluğu elde etmiş durumdalar”
“Avrupa Komisyonu Başkanı’nın kim olacağı önemli”
Avrupa Komisyonu Başkanı’nın kim olacağının önemli olduğunu vurgulayan Eralp, “Çünkü kişiliğine bağlı olarak liderlik rolü üstlenebiliyor. Ursula von der Leyen de böyle bir pozisyondaydı. Bazılarının hiç esamesi okunmuyor ama bazıları da liderlik rolünü üstleniyor. Esasında Avrupa Birliği’nin yürütme organı. Leyen’in şansı az görünüyordu ama onun parti grubu EPP, hem Almanya’daki AP seçimlerinde hem de AP’de en güçlü grup oldular. Leyen herhalde aday gösterilecek. Ama kendisinin Komisyon Başkanı olarak atanabilmesi için AP’de 361 oy alması gerekiyor. Şu anda sosyalistler ve EPP’nin toplam sandalyeleri buna yetmiyor. Geçen sefer hem EPP hem sosyalistler hem de liberaller desteklemişti. Bu sefer liberaller destekler mi, desteklemezse von der Leyen aşırı sağcılardan oy almaya çalışır mı, bilmiyoruz” dedi.
“Yeşil dönüşümün izah edilememesi, aşırı sağ tarafından kullanıldı”
Seçim sonuçlarındaki esas vahim tablonun AB’nin motor gücü Almanya ve Fransa’daki aşırı sağ yükselişi olduğunun altını çizen Eralp, Yeşiller açısından oy kaybının ardındaki sebebin yeşil dönüşümün benimsenmemesi olduğunu vurguladı:
“Yeşil dönüşüm hem sanayi için hem Fransa, Hollanda gibi ülkelerde tarım için çok büyük maliyet artışı demek. Halklar bundan hoşlanmadı. Tam anlamıyla da yeşil dönüşümün kazandıracakları izah edilemedi. İnsanlar bir sonraki neslin ne kazanacağına değil de kendi günlük kazancına bakıyor. Bu da aşırı sağ tarafından kullanıldı”
Eralp, yeşil dönüşüm politikalarında yavaşlama görülebileceğini söyledi.
Göç: Merkez sağ, aşırı sağın söylemini benimsemek zorunda kaldı
Aşırı sağ oylarının yükselişiyle endişe duyulan göç politikalarında ciddi bir fark görülmeyeceğine işaret eden Eralp, merkez sağın aşırı sağın göç söylemini benimsemek zorunda kaldığını anlattı. Eralp, “Bu tablonun göç politikasına olumsuz bir yansıması olmaz çünkü zaten olumsuz bir politika ortaya çıktı” dedi:
“Açıkçası aşırı sağ ile merkez sağın göç politikalarında çok büyük farkı yok. Avrupa Komisyonu’nun son olarak yayımladığı ve AP’nin istemeyerek de olsa kabul ettiği göç politikası; sosyalist grubun benimsediğini öne sürdüğü değerlerden ve insan haklarından çok uzak. Yani sırf göçmenleri geri gönderebilmek için Moritanya, Libya, Tunus, Mısır, Lübnan gibi otokratik rejimlerin olduğu ülkelerle anlaşmalar yapıldı. En fazla sesi çıkan da sosyalistler oldu. Ama Hristiyan Demokratlar buna çok ciddi sahip çıkıyorlar ve aşırı sağ ile de birleşiyorlar. Bu tablonun göç politikasına olumsuz bir yansıması olmaz çünkü zaten olumsuz bir politika ortaya çıktı. Merkez sağ da aşırı sağın söylemini benimsemek zorunda kaldı”
Aşırı sağın sınırlılıkları var mı?
Aşırı sağın beraber hareket etmek konusundaki sınırlılıklarına değinen Eralp, “Göç onları birleştiriyor, yeşil dönüşümde ayrışmalar var. Faşist gruplar ya da Almanya örneğinde olduğu gibi Nazizme özenenler var. Fakat bunu tabu olarak gören ve Nazizme karşı olan aşırı sağ, popülist gruplar da var. Bir ayrım daha var, o da Rusya’ya bakış. Rusya yanlısı veya Rusya karşıtı olmak… Le Pen’in partisinin de Rusya ile ilişkileri söz konusu ama Almanya’da AfD’nin içinde Rusya için ajanlık yapanlar tespit edildi” dedi ve aşırı sağ gruplardaki ana fay hatlarının faşizm ve Rusya’ya bakış olacağını aktardı.
Dış faktörler de etkili olacak
Seçim sonuçlarında endişe verici ve olumlu gelişmelerin aynı anda görülebildiğini aktaran Eralp, “Motor güçlerde aşırı sağ partiler güçlendi ama Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın partisi de güç kaybetti. Böyle olumlu gelişmeler de var. Ancak popülist partiler daha çok gençlerden oy aldı, bu olumsuz bir gelişme” dedi ve sonuçların değerlendirilmesinde dış faktörlerin etkisine de değindi:
“Bir de dış faktörlere de bakmak lazım. ABD seçimlerinde Donald Trump’ın kazanması ve Çin’le girilen ekonomik rekabet Avrupa’yı iyice zayıflatabilir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali de devam ederken ekonomik ve güvenlik açısından zayıflayan, yabancı düşmanlığının da ağır bastığı bir Avrupa ile karşılaşabiliriz. Bu durum, AB’nin, Ukrayna’nın işgalinden sonra girdiği genişleme sürecini bile etkileyebilir”
Türkiye açısından sonuçları olacak mı?
Sonuçların Türkiye açısından sonuçlarına da değinen Eralp, Türkiye’nin uzun zamandır AB’nin gündeminde olmadığını vurguladı ve şunları ifade etti:
“Avrupa Birliği’nde güvenlik zafiyeti konuşulurken ve savunma gündemi konuşulurken bile Türkiye maalesef gündemde değil.
Velev ki büyük bir değişiklik oldu, Türkiye vizelerin kaldırılması konusundaki tüm kriterleri yerine getirdi; AP, sayıları gitgide artan alanda Avrupa Birliği Konseyi ile eş karar alma yetkisine ve vize o konulardan biri. Yani sosyalist grup Türkiye’de insan hakları, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi maalesef acı durumumuza atıfta bulunarak bastırıp bunu engelleyebilir. Zaten bizi destekleyen parti grubu da kaldı mı? Belki bir miktar Yeşiller ve Liberaller idi. Ama Türkiye’deki demokrasi alanında gerileme, AİHM ve AYM kararlarına uyulmaması o grupların desteğini de yitirtti.
Gümrük Birliği modernizasyonu, diyoruz ve iş dünyası bunu çok destekliyor. Avrupa Birliği ile norm bazında bir ilişki olsun, diyen bizim gibi insanlar da destekliyor. Avrupa Birliği liderleri bu konuda müzakerelere başlanması için Konsey’e iletti ama Komisyon’a yetki vermiyorlar. Velev ki yetki verdiler, bu müzakereler başladı ve bitirildi ancak onay yetkisi AP’de. Bu durumda onay vermeyebilirler.
AP, AB bütçesi konusunda önemli yetkiye sahip. 2018 yılında AP, Türkiye’ye verilen fonlarda ciddi kesintiye gitmişti. Tekrar bir kesintiye gidebilir.
Şu an rüya ama velev ki müzakereler başladı ve başarıyla tamamlandı; katılım antlaşmalarının onaylanmasında da AP yetkili. Ancak bu şu anda çok uzak bir ihtimal”