Gezegenden mektuplar: Sagrada Familia’dan Galata Kulesi’ne: Tarih nasıl korunur?

Şehirler vardır; insanı evinde gibi hissettirir. Daha önce hiç orada yaşanmasa da…. Güneşi, denizi, caddeleri, tarihi yapıları… Sanki şehrin bir uzantısıymışsın gibi seni içinei alır. Barselona da öyle bir şehir benim için… Şehrin ruhu rengarenk. Barselona bu renkleri en çok 1850’li yıllarda yaşayan mimar Antoni Gaudi’ye borçlu. Bunu sadece ben değil, Park Güell’i gezdiren tur rehberi de anlatıyor: “Barselona’yı Barselona yapan Gaudi’nin eserleri…” diyor. Tıpkı tarihi eserleriyle insana ilham veren İstanbul gibi…

Antoni Gaudi ve Barselona

İspanya’nın belki de en dikkat çekici şehri Barselona. Giden herkesi mimarisiyle ve renkleriyle adeta büyülüyor. Şehrin içindeki tarihi yapılar masallar dünyasından fırlamış gibi… Bunun en büyük nedeni mimar Gaudi… Şehirde artık simge haline gelen ve hatta şehri geçen eserleri var. Bu eserlerin hepsinin arka planı çok çalışma, özgürlük ve yaratıcılıkla dolu…

Sagrada Familia Bazilikası

‘ORMANDA YÜRÜYORMUŞ GİBİ…’

Bu eserlerin en başında hala tamamlanamamasıyla ünlü ve 1852 yılında doğan Gaudi’nin de yaşamını yitirmesine neden olan Sagrada Familia geliyor. Katalan kültürünün ve uluslararası mimarinin en evrensel figürlerinden biri olan Gaudí, Sagrada Familia Bazilikasına 40 yıldan fazla zaman ayırmış. Gaudi, inançlı biri olmasının yanı sıra doğa gözlemcisi ve dahi bir mimar olarak da anılıyor. Eserlerine baktığınızda tasarımlarının hemen hemen hepsi doğada bulunan formlara dayanıyor. Bazilikanın iç yapısındaki kolonların dallanıp budaklanan ağaçları anımsattığı belirtiliyor ve bazilikanın içerisine girdiğinizde ormanda yürüyormuşsunuz hissi yaratıyor.

Sagrada Familia Bazilikası iç görünüm

‘SAGRADA FAMİLİA, GAUDİ’NİN DE SONU OLUYOR’

Bugün UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu yapı aslında farklı bir mimar Francisco de Paula del Villar tarafından tasarlanıyor. Gaudi başka binalar üzerinde çalışırken bu bazilikanın da projesini devralıyor. Ölümüne kadar bu bazilika üzerinde çalışıyor. Aslında bu bazilika Gaudi’nin de dünyaya hüzünlü bir vedası oluyor. Bazilikanın süren inşaatını geri geri yürüyerek izleyen Gaudi, 1926 yılında şehrin 30 numaralı tramvayı altında kalıyor. Gaudi, o kadar yoksul görünüyormuş ki doktorların kim olduğunu anlaması birkaç saat sürmüş. Hatta tramvay sürücüsü sarhoş bir serseriye çarptığını düşünmüş. Gaudi bu tarihi bazilikanın altındaki mezarlığa gömülmüş. Barcelona’nın sembolü haline gelen bu yapının inşaatı 140 yıldır devam ediyor. Tamamlanma tarihi ise Gaudi’nin ölümünün 100. yılı olan 2026 olarak açıklandı.

‘SANAT VE DOSTLUĞUN ORTAK ESERİ’

Gaudi’nin Barselona’da sembol haline gelen ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir başka eseri de Park Güell. Şehrin tepesinde yer alan bu büyüleyici parkı, ben de tüm ayrıntılarına hakim olmak için bir tur rehberiyle gezdim. Rehber turun açılışını “Buraya hangi araçla geldiniz?” sorusuyla yaptı. Ziyaretçilerden kimisi “otobüs”, kimisi de “metro” dedi. Tur rehberi Gaudi’nin 1910 yılında yapımına başladığı bu şehir parkı ile Sagrada Familia arasında günde çok kez yürüyerek gidip geldiğini anlatarak tura başladı. Bu parkın yapımını Gaudi’den, iş insanı, girişimci Eusebi Güell istemiş. Bu iki kişi arasındaki ilişki zamanla sanatçı ve onun patronu arasındaki ilişkiden öteye geçmiş ve bir dostluğa dönüşmüş.

Park Güell

Güell, deniz ve Barselona manzarasına sahip tepede bir arazi alarak Gaudi’ye burada varlıklı aileler için arazi geliştirme planları çizme görevini vermiş. Arazinin eğimiyle başa çıkmak için karmaşık bir patika, viyadük ve basamak ağı olan alanda yaklaşık 60 üçgen biçimli arsa için ödenek ayrılmış. İnşaat koşulları oldukça kısıtlayıcıymış, çünkü arsanın yalnızca altıda biri üzerine inşa edilebiliyormuş, evlerin yüksekliği ve yerleşimi, deniz manzarasını engellemeyecek veya komşuları güneş ışığından mahrum bırakmayacak şekilde belirlenmiş. Gaudí, zeytin ağaçları gibi arazide zaten yetişen bitki örtüsüne dokunmamış ve çok fazla su gerektirmeyen Akdeniz bitkilerini tercih etmiş.

Park Güell manzarası

‘Mozaikleri önce parçalamış, sonra birleştirmiş’

Parka girerken doğası zaten sizi içine alıyor ve her köşede yeni bir ayrıntı fark ediyorsunuz. Parkın seyir terası bölümünde rengarenk mozaiklerin birlikteliğinden çıkan sanatı izlerken tur rehberimiz Gaudi’nin bu oturma alanını nasıl insanın omurgasını ve rahat etmesini düşünerek yaptığını anlatıyor. Gaudi bu oturma alanının üzerindeki mozaikleri de dünyanın pek çok yerinden getirmiş, parçalamış ve bu oturma alanlarında tek tek birleştirerek yeniden tasarlamış.

Park Güell seyir terası

Bu terasın altı da en az üstü kadar büyüleyici. Rehberimizin anlattığına göre Gaudi bir merdiven yardımıyla tavandaki fayansları yine kendi tasarlamış. 4 mevsimi anlatan bölümler yapmış ve ortasında ahtapot deseni de görmek mümkün. Ahtapot desenlerine dikkatli bakınca fincan ve tabak gibi mutfak eşyalarını parçalayarak tavanı yaptığını görebiliyorsunuz.

Park Güell ahtapot mozaikler

Bu bölümün işlevi de çok ilginç. İçinden geçen bir kanal, meydandan aşağı süzülen yağmur suyunu toplayarak, yeraltı tankına gönderiyormuş. Güell ailesinin bir bölümü hala burada yaşıyormuş ve sabahları kahvesini içerek Barselona manzarasının tadını çıkarıyormuş. Gaudi de bir dönem bu alanda inşa edilen bir evde yaşamış. Bu alanın altında ve parkın çıkışında bulunan Hansel ve Gretel’in evlerine benzeyen 2 yapı ise çocukların evleri olarak tasarlanmış. Gaudi döneminin en modern mimarı olarak kayıtlara geçmiş.

Park Güell çocuk evleri

‘YEREBATAN SARNICI’

Şehirde Gaudi’nin pek çok eseri mevcut. Bu tarihi yapıları gezerken İstanbul’da gezdiğim ve haber yaptığım birbirinden eşsiz tarihi yapılar aklıma geldi. Bunlardan bir tanesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından koruma altına alınan ve restore edilen Yerebatan Sarnıcı.

Yerebatan Sarnıcı

MS 542 yılında Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından yaptırılan ve dünyanın en eski su sarnıcı olan Yerebatan Sarnıcı beklenen İstanbul depremine karşı da güçlendirildi. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan bu yapı insanı gerçekten tarihte yolculuğa çıkarıyor. 4 yıl süren restorasyon projesinin ardından tarihi yapı bugün geçici sergiler, çağdaş sanat gösterileri ve kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor.

Galata Kulesi’ne restorasyon adı altında hilti ile giriş yapılırken

‘İŞLEM YAPILMAMIŞ’

Tabii tarihi yapı deyince 1500 yaşındaki Galata Kulesi’nden de bahsetmemek olmaz. Park Güell’i gezerken şehrin en güzel simge yapılarından biri olan tarihi kulenin beden duvarlarına darbeli matkapla girildiğine ilişkin görüntüleri hatırladım. İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ortaya çıkan restorasyon faciasından bir gün sonra toplanmıştı. Kurul, tarihi kuleye ilişkin sunulan restorasyon projesinin uygun olduğuna karar vermişti. Karara karşı oy kullanan İBB Kurul Temsilcisi Hülya Kök hazırladığı gerekçesinde “Galata Kulesi’nde basına da yansıdığı ve başkanlığımızca da tespit edildiği şekilde taşıyıcı özgün duvarların hilti ve iş makineleri kullanılarak tahrip edildiği özgün malzemenin parçalandığı, tescilli kültür varlığı taşınmazlar da iş makinesi kullanımının geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara sebebiyet verdiği, iş makinesi marifeti ile özgün duvarın yıkılmasının kabul edilebilir, bir uygulama olmadığı aşikardır” ifadelerini kullanmıştı.

İçimizin yandığı bu görüntülerin ardından İBB sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Kulenin ve suç duyurusunun süreçlerini soruşturdum biraz. Duyduğuma göre tahrip olan alanın üzeri kapatılmış ve hiltiyle müdahale edenlere karşı da bir işlem yapılmamış. Bir de kule İBB’den alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmişti. İBB, kulenin tekrar belediye uhdesine alınması için itiraz etmişti, hukuki süreç de devam ediyormuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir